Hakan Altıntaş yazdı; Terörle Mücadelede Yeni Bir Yöntem, Yeni Bir Yol

TAKİP ET

25. Dönem Milletvekili Aday Adayı, Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler ve Yönetim Bilimleri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Altıntaş'ın kaleme aldığı , "Terörle Mücadelede Yeni Bir Yöntem, Yeni Bir Yol: Asimetrik Tehditlere Karşı Kollektif Güvenlik Politikaları" adlı yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

"Güvenlik; sözlük anlamı olarak toplum yaşamında kanuni düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet olarak tanımlanmaktadır. Güvenliği, “devletler ve toplumların tehditten uzak bir biçimde özgürlük peşinde koşmaları ve düşman olarak gördükleri değişim güçlerine karşı, fonksiyonel bütünlük ve bağımsız kimliklerini koruyabilme yetenekleri” olarak gören Berry Buzan (Frankfurt Okulu-Genişletilmiş Güvenlik Yaklaşımı)’a göre güvenlik, en alt noktası hayatta kalma olan geniş bir yelpazede tanımlanabilir. Bu tanımlama çerçevesinde Soğuk Savaş sonrasındaki uluslararası güvenlik alanı birbirinden bağımsız olarak düşünülemeyecek beş ana başlık çerçevesinde ele alınmaktadır. Askeri, siyasal, toplumsal, çevresel ve ekonomik olarak tanımlanan “yeni güvenlik” alanı bu boyutuyla eskiye nazaran çok daha geniş kapsamlı bir güvenlik kurgulamasına olanak vermektedir. 

Genişletilmiş güvenlik yaklaşımındaki önermelere göre, dünyanın herhangi bir bölgesinde çıkan bir krizin para piyasalarını doğrudan etkileyişi, toplumsal hareketlerin bir anda küresel nitelik kazanışı, askeri harekatların en uzak coğrafyalarda bile dolaylı etkilere sahip oluşu gibi gelişmeler güvenliğin siyasal, askeri, toplumsal ve ekonomik boyutunun birbirinden ayrılmazlığını göstermektedir. Bir başka deyişle güvenlik sadece askeri değil diğer konuların da dikkate alınmasını gerektiren kapsamlı bir nitelik kazanmıştır.

Asimetrik tehdit kavramının temelinde ise saldırganın, muhatabı karşısındaki zayıflığına karşılık göreceli biçimde üstünlüklere sahip olması yatmaktadır. Asimetrik saldırılar genellikle muhatabın zaaflarından yararlanılarak gerçekleştirilmektedir. Sivil halkın korkularını kullanarak yönetim unsurlarına olan desteğini azaltmayı hedefleyen bu yolla muhatabında siyasal ve ekonomik istikrarsızlıklar yaratmayı hedefleyen asimetrik saldırılarda, küreselleşmeyle birlikte kolay erişim imkanı bulan kitle imha silahları da kullanılabilir. Yine, bilişim teknolojilerinin de yardımıyla, çok küçük terörist grupların, boylarıyla ölçülmeyecek kadar büyük tahribata yol açan saldırılar gerçekleştirmesi mümkün olabilir.

Kollektif Güvenlik Rejimi, uluslararası güvenlik alanında saldırgana karşı diğer tüm aktörlerin bir araya gelerek onu uluslararası hukuka uygun davranmaya zorlamaları olarak tanımlanmaktadır. Saldırgana karşı bu birliktelik bir örgüt aracılığı ile veya birlikteliği oluşturan devletlerden biri veya birkaçının hareket yetenekleri ile işlerlik kazanmaktadır. Kuramsal temellerini Kant’ın dünya devletleri federasyonu fikrinden alan kollektif güvenlik yaklaşımı ile düzeni bozana karşı düzen taraftarlarının ortak bir kurumsal çatı altında bir araya getirilmesi ve saldırganın cezalandırılması hedeflenmiştir. 

Gelinen noktada bugün özelikle terörizmin öne çıkışı, coğrafî sınırlara dayalı savunmayı öngören stratejik düşünceden, coğrafî sınırlara bağlı olmayan güvenliğe dayalı stratejik düşünceye dönüşümü zorunlu kılmıştır. Bu, kullanılan kavram açısından konvansiyonel savaştan, asimetrik savaşa geçiş anlamına da gelmektedir. Günümüzde uluslararası güvenlik kavramı küresel bir boyut kazanmıştır. Bu anlamda küreselleşme süreci sonrasında ortaya çıkan çok boyutlu güvenlik krizleri karşısında, sahip olduğu kurumsal avantajları, kolektif güvenlik konusundaki tecrübesi ve etkin örgütsel bürokrasisi ile mücadele edebilecek en önemli yapılanma olarak ortaya çıkmıştır. 

Türkiye’nin terörle ve ekonomik sorunlarıyla yıllardır süren mücadelesi iç tehditleri oluştururken, bunların yanı sıra başta küresel terör, kitle imha silahları ve enerji konusunda dış kaynaklara bağımlılık riskleri olmak üzere uyuşturucu ve silah kaçakçılığının yoğun olduğu bir bölgede bulunması ve bu coğrafyadaki çözümlenmemiş sorunlar potansiyel dış tehditler olarak görünmektedir. Söz konusu sorunlar ve bunların neden olabileceği tehditler, Türkiye’nin bölgede aktif bir diplomasi yürütmesini ve bunun neticesinde komşu ülkelerin yönetimleri, sivil toplum kuruluşları ve muhalefet çevreleri ile sürekli irtibat halinde ve iyi ilişkiler içerisinde olmasını, sorunlar karşısında da arabuluculuk rolünü başarıyla yerine getirmesini zorunlu kılmaktadır.

Türkiye’nin stratejik önemi ise yeni dönemde yakın çevresindeki gelişmelerle daha da artmıştır. Türkiye’nin bölgede (PKK, PYD, İŞİD ve diğer terörist gruplara karşı) askeri alandaki başarılı operasyonlarıyla birlikte, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da kendisini hissettirmesi gerekmektedir. İç politikada işbirliği, barış ve istikrarın sağlanması ekonomik açıdan sürdürülebilir bir kalkınma, demokrasi ve insan hakları konusundaki gelişimleri sağlayacak güçlü, tek parti hükümeti çok taraflı ilişkilerde Türkiye’nin elini kuvvetlendirecektir."