Eski alışkanlıklar kolay kolay bırakılmıyor. İlk mesleğe başladığım yıllarda zamanın Halk Gazetesi'nden ayrılan meslek büyüklerim Ekip Gazetesi'ni kurmuş, bir araya gelmişti.
O dönemde hatırladığım kadarıyla, Karadeniz Postası, Demokrasi'nin Müdafi, Gürses, Yenises gibi yerel gazeteler çıkıyordu. Logosu renkli sayfaları siyah beyaz olan bu gazeteleri büyük bir kadro ile kurulan ve bazı sayfaları renkli olarak basılan Halk Gazetesi tesisleri ile bölgenin önemli bir sesi olmuştu. Bugün gazete Hedef Halk Gazetesi olarak Genel Yayın Yönetmenliğini değerli meslek büyüğüm Yener Cabbar tarafından devam etmektedir.
Bunları neden anlatıyorum derseniz, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi kendi çapımızda bu şehrin hafızasıyız ve büyüklerimizden aldığımız saygı doğrultusunda gazeteciyiz.
Gazeteci, asparagas dediğimiz haberleri, dedikoduları yazmak, basın toplantılarında şov yapmaksa biz gazeteci olamadık demek ki.
Bu tür örnekleri yazılarımda vererek mesleğimizle ilgili unutulanların, unutulmamasını sağlamak istiyorum.
Evet o günden itibaren bir alışkanlık olarak her gün istisnasız Samsun'da yayınlanan yerel gazetelerimiz, Samsun Gazetesi, Hedef Halk Gazetesi, Denge Gazetesi, Arena Gazetesi, Gerçek Gazetesi ve ilçelerimizde yayınlanan gazeteleri takip eder özellikle köşe yazılarını göz gezdiririm.
Diğer köşe yazıları olduğu gibi Samsun Gazetesi'nde Necdet Uzun'un yazılarını da yakından takip ederim. Samsun'un duayen gazetecilerindendir. Burada Anadolu Ajansı Bölge Müdürlüğü yaptıktan sonra Halk Gazetesi, Haber Gazetesi gibi gazetelerde gündemi belirleyen, şehirde kamuoyu oluşturan bir kaç isimden biridir. Uzun yıllar 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı 'da yürütmüştür.
Dün Necdet Uzun'un Erdemli olmak yazısını okuyunca toplumun tamamını kapsayan bir konunun güzel bir ele alışını su gibi okudum.
Geçmiş ve gelecek arasındaki hızlı değişim 0'dan 100 kilometreye 10 saniye çıkan bir araç gibi... Dün Anadol vardı bugün Mercedes bu değişimin insanlarda görmeye başlamış olmanın ince bir endişeli düşüncesi ile...
Şarkının sözleri gibi "Kesmiyo', ne ilaç ne antidepresan Çözemedim valla, çok enteresan"
Günümüz de insanların bozulan psikolojilerini ne ilaç ne antidepresan kesiyor.
Evet çok enteresan olaylar oluyor. 1900 yılından 2000 yılına yani 100 yılı 10 saniye de geldik ama özellikle geçtiğimiz 25 yılı 5 saniye de geldik. Ve bu geçen saniye her geçen gün düşüyor.
Sosyolojik açısından her anlamda değişimi profesörler anlatıyor süslü laflarla.
Fakat işin kısa özeti toplum olarak örf, adet ve geleneklerimizden vazgeçmemiştir, bununda nedenleri ortadadır. Kimseye suç atmaya gerek yok toplumun bir parçası olarak bizlerde suçluyuz.
Bunu yaparsak "el ne der" derken artık utanma, çekinme gibi duyguları bir kerana atmış durumdayız. Evet bu gidiş hiç iyi değil.
Burada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim özellikle eğitim camiasında çocuklarımızı yetiştiren bazı öğretmenlerimizin sosyal medya paylaşımları hiç iç açıcı değil. Kusura bakmayın ama okurlarımdan özür diliyorum fakat bu "imam şey yaparsa cemaat şey eder" gibi...
Öğretmen böyle paylaşımlar yaparsa öğrenciler neler neler paylaşmaz ki, zaten paylaşıyor...
Neyse bu anlamda bu konuyla ilgili Necdet Uzun'un "Erdemli olmak" yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Eskilerin, "kerameti kendinden menkul" diye tabir ettiği birtakım insanlar, "Midenin beyinden daha akıllı olduğu" iddiasıyla, her türlü doyumsuzluğun doruk noktalarında toplumdan ayrışık olarak yaşıyor...
Alan var, alamayan var...
Yiyen var, yiyemeyen var ...
Bütün bunlar böylelerinin umurunda değil...
En güzel giysilerini, kuş sütü kuru üzüm eksik sofralarını, bindikleri lüks otomobillerini ve sarayı andıran evlerini sosyal medyada paylaşarak, toplumsal yozlaşmaya çanak tutan bu insanların "fütursuzluğu" karşısında vatandaş şu soruyu soruyor: "Bu zenginliğin kaynağı ne?"...
Gerçi, son dönemlerde devlet, bu yüzsüzlüklerin içinde olan ve adına "sosyal medya fenomeni" denilen kişilerin üzerine gitmeye çalışıyor ama maalesef bu paylaşımlar da binlerce "beğeni" alıyor...
Hem yakınıp hem de böyle insanları "beğeni" yaparak, azgınlaştırmak nasıl bir çelişki?..
Nereden nereye geldik?..
Eskiden "süfli işler" ile uğraşanlara toplum tepki gösterir, bu kişiler de insan içine çıkamazdı...
Şimdi öyle mi?..
Ne vatandaşın yoğun bir tepkisi var ne de bu asalakların utanması...
Eskiden bu ülkenin zenginleri, el emeği ve göz nuru ile para kazananlar, her olumsuzluğa rağmen dürüstlüklerinden ödün vermeyenler toplumda saygı ve sevgi görürdü...
Dayanışma ve paylaşma duygusuyla toplum dimdik ayaktaydı...
"Komşusu açken tok yatmak" olmazdı...
İftar vakti kapıyı çalan "Tanrı misafiri"ne sofralar açılır, fakir-fukaraya sağ elle verileni sol el görmezdi...
Ekonomik sıkıntılar var elbette...
Emekliler başta olmak üzere dar gelirli insanlar "geçim" derdinde...
Ay sonunu getirmek bir mucize...
Bir gün bu sıkıntılar da bitecek ama toplumun sürüklendiği "ahlak erozyonu" ile ortaya çıkacak tahribatın açtığı derin yaraların izleri, kolay silinmeyecek...
Ve bir nesil, milli ve manevi değerlerinden kopmuş olarak, karşımıza çıkacak...
Böyle korkunç bir tablo ile karşılaşmamak için herkesin üzerine düşen görev var...
Toplumun ortak ahlaki yapısına uygun çalışkanlık, duygusal akıl, şeref, adalet, yardımseverlik ve merhamet gibi değerleri taşıyan "erdem" öne çıkarılmazsa, "süfli işler" ile haksız kazanç elde
edenler; bu çöküşün katalizörü olacak...
Gelecekte böyle bir kirlilik içinde yaşamak, herkesi rahatsız edecek...
Parayı kaybedip yeniden kazanmak mümkün ama ya "ahlak" kaybolursa...
Böyle bir durumdan "Allah hepimizi korusun" diyorsak, gereken çabalar gösterilmelidir!..
Gidişat iyi değil!..
Çok kaliteli bir yazı kaleminize sağlık
Tek kelime ile güzel anlatmışsınız yalçın bey