Başlığı atarken çok düşündüm aslında bir kaç defa da değiştirdim aslında başlık, "Neden Bizi Kimse Gözaltına Almıyor?" olacaktı. Gassal dizisindeki meşhur sözden esinlendim aslında. Baki'nin "ölünce beni kim yıkayacak" sözüne uyarlama gibi. Aslında yazımın başlığını "Ben de gazeteciyim, beni kim gözaltına alacak?" gibi yazsam daha mı farklı olurdu bilmiyorum.
Şahsım olarak ben, 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti'nin üyesi, 18 yıl boyunca basın sigortası ödenmiş, Samsun'da 2001 yılında Ekip Gazetesi'nde işe başlayan, sarı basın kartı sahibi (sigortadan düşünce kartı geri alınıyor) bir gazeteciyim. Gazetecilik; okulunda okuyunca mektepli, benim gibi işin temelinden ayak işleri, gazetede dağıtımı, grafiker, muhabir, yazı işleri müdürlüğüne kadar yükselince de alaylı oluyorsun.
Gazeteci nasıl olunur diye sorarsak, zamanında benim başladığım dönemlerde ya okulunu bitirip başlardınız ya da bir TV kanalı, radyo ya da basılı bir gazetede işe başlayarak. Bu işlerin içinde ister temizlikçi olun ister genel yayın yönetmeni, hepsi gazetecidir ve kendini öyle tanımlar. Fakat şimdi ne diyorlar? Eline mikrofonu alan gazeteci oluyor. Aslında işin aslı öyle değil de onu da başka zaman yazarız.
Neyse; ben uzun yıllar kendime gazeteci diyemedim, meslek büyüklerimden gördüğüm buydu. Gazeteci olmak kolay değildi, kendini kanıtlaman gerekirdi. Yazdığın yazı ya da haberin manşetlerde çıkması, ulusala düşmesi, kamuoyunda konuşulması lazımdı.
Bu eskiden de böyleydi, şimdi de böyle sanırım. Bazıları bana bundan dolayı kızacak ama "çakarsan" dediğimiz haberde siyasilere, devlet büyüklerine, iş adamlarına, kamu kurum kuruluşlarının müdürlerine böyle haber yaptığınız zaman meşhur oluyorsunuz.
Tabiri caizse böyük gazeteci oluyorsunuz. Aslında toplum da böyle haberleri seviyor sanırım. Bunu yıllarca yaptılar, isimleri herkes tarafından bilinir. Tarafsız gazetecinin de aslında tarafı olur kimse kusura bakmasın, önemli olan vatanına milletine bağlı olarak işini yaparak tarafsız olmaktadır.
Birilerinin maşası olup ülkeni, milletini kötülemek, birilerine şirin görünmek, nemalanmak için kalem sallamak gazetecilik değil kalemşörlüktür.
Fakat işini düzgün, gerçek gazetecilik yapanlar ise bir kenarda kalarak meslekte tutunmaya evini geçindirmeye çalışıyor. Onlar da araştırıyor, eleştiriyor haber yapıyor, fakat kendisine tanınan yasalar çerçevesinde bunu yapıyor. Ben bu şehrin hafızasıyım hemen hemen basın sektörün de herkesi tanırım böyle işini yapanları kimse gözaltına almadı, alınsa da suçsuz oldukları ortaydı.
Fakat az önce dediğim gibi, şantaja yönelik çakma haber yapanlar, birilerinin afedersiniz tetikçiliğini, kalemşörlüğünü yapanlar, daha sonra işin aslı ortaya çıkıp ceza almaya gelince "ben gazetecilik yaptım" diyerek kurtulmaya çalıştılar.
Evet, bu konuda ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Bir tv'nin 3-5 çalışanı gözaltına alındı. Gazetecilik yaptığını iddia eden bu kişiler aslında suç işlediklerinin mutlaka farkındadırlar işin uzmanı oldular neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlar.
Çünkü, "TCK'nın 134. maddesine göre; Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” bunu her gazeteci bilir. Öyle yok ben bilmiyordum demek olmaz, o zaman gazeteci değilsindir.
Evet, gazeteci tarafsız haber yapan ve halkı bilgilendirme amacı taşıyarak bilgilerini aktaran, fikirlerini kamuoyuyla paylaşan, şeffaflık ve açıklık ilkesine göre tarafsız haber yapandır. Ama onlar da biliyor ki böyle gazetecilik yapmak ses getirmiyor sinir uçlarını zıplatmıyor dikkati o tarafa çekmiyor. Sizi ne kimse izler ne de kimse dinler. O yüzden sansasyonel bir şeyler yapması gerekiyor. Evet, yapsın da kimse bizim işimize karışmıyor; eleştirebilirsin, haber yapabilirsin fakat kimsenin rızası olmadan ses kaydı alıp bunu da yayınlayamazsın hele bir de bu kişi önemli davalarda bilir kişi ise.
Yazım konusunda bilgisine başvurduğum gazeteci büyüğüm ise konuya farklı yerden bakıyor ve yazıma bunu cümleyi de eklememi söyledi, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye devrimiyle yükselen oylarını düşürmek için sinsi bir şekilde koas otamı oluşturmaya çalışıyorlar, İmamoğlu, Ayşe Barım, halk tv vs vs hepsi bu koasu ikinci bir geziye çevirebilmek onun için duramayacaklar. Bak Fatih Portakal bile "yanlış" dedi. Adamdan izinsizse kayıdını yayınlamak dünyanın neresine giderseniz gidin suçtur... buna rağmen mesele ses kaydı filan olmadığı için savunuyorlar..."
Çok uzatmaya gerek yok anlayan dediklerimizi anlamıştır. Gezi de mesele ağaç değildi aslında, bunda da mesele başka bir şey bunu da az geçimişini bilen olayları okuyabilen anlıyor.
Şimdi bazıları bu yazıdan dolayı eleştirecek, bizlerinde kaderi bu yapacak bir şey yok. Kimin ne olduğunu kimin ne yaptığını herkes çok iyi biliyor.
O yüzden ben de şimdi sorarım kimse kusura bakmasın: "Bizim gibi işini yasalar çerçevesinde yapanları neden kimse gözaltına almıyor?"
Yüreğine ve kalemine sağlık yalçın bey
Yalçın Karataş duruşu kişiliği gerekse mutavazi durusuyla gazeteciligin sembol isimlerindendir.