Bir ülkenin kalkınması çok bileşeni olan bir durum.
Eğitim, bütün bu bileşenleri hesaba katan devletin ana yüklenici olduğu özel sektörün yeni yeni varlığını hissettirdiği bir süreç.
Kurtuluştan kuruluşa hızla evrilerek Cumhuriyeti inşa eden ortak aklın devlet olma sürecinde ilk vaz geçilmezlerinden biri eğitimin yurdun her köşesine ulaşan şubeleri okullar açmak ve okulları aydınlık geleceğimizin mimarları öğretmenlerle şenlendirmek olmuştur.
Hedef sürdürülebilir ulusal egemenliğimizin teminatı kalkınan tam bağımsız bir ülke tesis etmek için ulusun refah düzeyini artırmak ve borçlardan kurtulmak için okulun yanında üretim tesislerini inşa etmekti. Üreten kendi özbenliğiyle barışık, dünyaya ekonomik anlamda da özgür olduğunu haykıran, yurtta barışın dünyada barışın teminatı güçlü bir ulus oluşturmak sadece ekonomik verilerle olanaklı olamazdı.
İşte kollektif refahın dört koldan ilerlemek olduğunu bilen dehanın kurucumuz olması ulus olarak şansımızdı;
Kollektif refahın Sosyal Refah, Ekonomik Refah, Ekolojik Refah ve Demokratik(hak adalet liyakat) Refahtan oluşan yapısı zamanla kişi başına düşen gelire odaklandı GSYİH hasılanın tek gösterge olduğu ekonomi dişlisi üzerinden işleyen kalkınma modeli kemikleşti, kollektif refahın diğer unsurları unutuldu ya da görmezden gelindi.
Bütün hükümetler GSYİHnın 10.000 doları göstermesini gelişme saydı. Saydı da ne oldu zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu sosyal karmaşanın egemen olduğu daha güçlünün satın alabileceği insan kaynaklarımızı artırdık. İçteki çürümenin dıştakilere sunmuş olduğu zengin fırsatlar kalemizde sürekli gol görmemize neden olmaya başladı.
Zenginliği artan kümeler daha fazla eğitimin niteliğine odaklanma kültür sanat bilim yetenek üretme yerine sonradan görme hava atma tüketim kültürüyle tarımdan bilime spora sanata üretenin bağımlısı oldu kültürel kanatlarımız güçlü olmadığı için kültürel yozlaşma daha da hızlandı hızlandıkça para tek değer olmaya başladı.
Paranın tek değer olduğu toplumlarda ahlaki vicdani sorumluluk yoktur. Kimsenin bu sorumluktan dolayı bir Japon gibi harakiri etmesini bırak bulunduğu makamdan istifasını beklemesin. Sonra çıkar ingiliz ajan seksenli yıllarda “Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir öyle de kalacaktır”der, nedenini gecikmeden Amerikalı ajan G.Fuller 90lı yıllarda “Türkiyede parayla satın alamayacağımız insan yok” diyerek açıklar.
Acil ulusal eylem planlarımız arasında kollektif refahı bütün unsurlarıyla ele alan pragmatik müfredatlarla halkın bilinçlenerek kalkınmasını önceliklemeliyiz. Yoksa zenginleştikçe ya davulcuya ya zurnacıya varan, emeklerimizin zayi olduğu, daha güçlünün ham yaptığı ve tüketerek tükenen bir toplum olarak çağı aşmayı bırak çağı ıskalayabiliriz.
Asım Kurumahmut/Uğur Eğitim Kurumları Eğitim ve Kariyer Danışmanı